Dünya’nın Yörüngesi
Dünya, Güneş çevresinde, hemen hemen daire biçiminde bir yörünge çizerek 365,25 günde dolanır. Onun bu yörünge üstünde kalmasını sağlayan Güneş’in çekim gücüdür. Bu iki uzay cismi arasındaki ortalama uzaklık 149,6 milyon km’dir. En uzak noktasında ise 157 milyon km uzakta döner.
Dünya kendi ekseni çevresindeki dönüşünü 24 saatte tamamlar. Ekseni ile yörünge düzlem arasında 23,5 derecelik bir açı olduğu için, Dünya ‘nın Güneş çevresindeki dolanımı sırasında, yeryüzündeki herhangi bir noktanın Güneş’e göre konumu değişir. Bu da, Güneş ışınlarının farklı zamanlarda yeryüzüne farklı biçimde düşmesine neden olur. Eğer Kuzey Kutbu. Güneş’e bakıyorsa Güneş Kuzey Yarıküre’ye daha dik ışınlar yollar, o zaman orada yaz olur. Buna karşılık kışın Kuzey Kutbu öteki yöne baktığı için Güneş ışınları Kuzey Yarıküre’ye dik gelmez; bu ışınlar daha geniş bir alana yayıldığı için de yeryüzünü daha az ısıtır. Güney Kutbu, Kuzey Kutbu’nun tam karşısında olduğundan, Güney Yarıküre’de Kuzey Yarıküre’deki durumun tam tersi yaşanır.
Güneş
Güneş ışınları eğer dünyaya dik vurursa 1 metre karelik bir alanı 1.360 Watt’lık bir güçle ısıtır. Yüzeyindeki 6.000 dereceye varan sıcaklığı yaratan akıl almaz enerji Güneş’in içinde üretilir.
Güneş, çapı 1,4 milyon km olan çok büyük bir gaz küresine benzer. Çoğunlukla da evrende en sık rastlanan ve en hafif iki element olan hidrojen ve helyumdan oluşur. Merkezinde ise 12 milyon dereceye kadar yükselen bir sıcaklık vardır ve buradaki basınç, yeryüzündeki hava basıncından 100 milyar kat daha çoktur. Bu koşullar hidrojenin helyuma dönüşmesine, bu da çok büyük miktarda enerjinin açığa çıkmasına yol açar.
Böylece Güneş bizim sistemimizde kendi kendine ışık veren tek uzay cismidir. Gezegenler, Ay ve Dünya yalnız kendi üstlerine vuran Güneş ışıklarını yansıtırlar.
Dünya’nın Yapısı
Dünya’nın Ekvator’daki çapı 12.756 km’dir. Kutuplardaki çapı ise, kendi ekseni çevresinde dönerken tepeleri biraz içe çöktüğünden, 43 km daha azdır.
Yüzeyde kalınlığı 100 km’den daha az bir kabuğu olduğu düşünülmezse, Dünya’nın içi tümüyle eriyik maddeyle doludur. Bunun ortasında demir ve nikel bileşimlerinden oluşan, yaklaşık 6.000 km çapında bir çekirdek vardır. Onun üstünde silikat kayaçlarından bir katman bulunur. Katı kabuk kıtaların altında 60 km kalınlığa kadar ulaşırken, okyanusların altında 5 km’ye kadar iner.
Yerkabuğunun üstü altına sıkı sıkıya bağlı değildir; bunlar birbirlerine yavaş yavaş yaklaşıp uzaklaşan levhalar halindedir. Örneğin Güney Amerika ile Afrika yılda birkaç santimetrelik t hızla birbirinden uzaklaşır. Levhalar birbiri ile çarpışırsa büyük katlanmalar oluşur; biz buna sıradağlar deriz. Bunun bir örneği Güney Amerika’nın Büyük Okyanus kıyıları boyunca uzanan And Dağlarıdır.
Yeryüzünün biçimlenmesini önemli ölçüde aşınma, yani erozyon belirler. Su, buz ve rüzgârlar sürekli bir biçimde kayaları aşındırarak onlardan kopardıkları parçaları denizlere taşır.
Bu süreçte en önemli rolü atmosfer oynar. Atmosferin yüzde 77’si azot, yüzde 21’i de oksijendir. Geri kalan yüzde 2’lik bölümün yarısını su buharı, öteki yarısını da geriye kalan gazlar oluşturur. Hava değişimlerinin hepsi atmosferin troposfer de denen ve aşağı yukarı 10 km kalınlığında olan en alt bölümünde olur. Bunun üstündeki stratosferde, yaklaşık 30 km yükseklikte bir ozon katmanı vardır. Bu katman yeryüzünü Güneş’in zararlı morötesi ışınlarından koruyan bir kalkan işlevi görür. 50 km’nin üstünde ise artık iyonosfer başlar; uzaydan Dünya’ya düşen göktaşları iyonosfere erişince sürtünmenin etkisiyle yanıp erir. Bu katman da son zamanlarda daha çok önemsenmektedir, çünkü uzaya fırlatılan uydular onun içine girdikleri zaman yanına tehlikesiyle karşılaşmaktadır.
Gaz ve Tozdan Doğan Dünya
Dünya’mız da Güneş sistemimiz gibi yaklaşık 5 milyar yıl önce oluşmaya başlamıştır. O zamanlar merkezinde Güneş’in bulunduğu bir gaz ve toz bulutu varmış. Bunun büyük bir bölümü Güneş’te, küçük bir bölümü de Güneş çevresinde dönen bir düzlem üstünde toplanmış. Burada önce çok sayıda küçük kütleler oluşmuş; bunlara gezegenimsi de denir. Bu parçalar birbirleriyle çarpışarak zamanla daha büyük kütlelere dönüşmüşler. Çarpışmaların şiddeti nedeniyle oluşan, özellikle de radyoaktif elementlerin ısınmasıyla açığa çıkan enerji, bu ilkel gezegenlerin aşırı ısınıp erimesine yol açmış. Dünya bugün de ince kabuğunun altında hâlâ bu eriyiği saklıyor. Yüzeye çıkan gazlar da atmosferi oluşturmuş. Yüzeyin yavaş yavaş soğuması kabuğun katılaşmasını sağlamış. Atmosferde bulunan su buharı yağmur olarak bu kabuğun üstüne düşmüş ve ilk okyanuslar ortaya çıkmış. Okyanusların içinde yaklaşık 4 milyar yıl kadar önce ilk yaşam belirtileri görülmeye başlamış. Ilk canlıların, bugünkü yaşam için gerekli olan oksijenin biriktirilmesine yardım ettiği sanılıyor.
Dünya’nın Çekirdeği
Katı yerkürenin çapı ortalama 6.371 km’dir. Yaklaşık 2.900 km derinde bir sınır bölgesi, bir süreksizlik bulunur. Bunu deprem dalgalarının yalnızca bir bölümünün geri yansımasından anlıyoruz. Burası katıdan sıvıya geçiş bölgesidir. Daha iç bölgelerin, yani çekirdeğin, yaklaşık 10 g/cm3 gibi çok yüksek bir yoğunluğu vardır. Ancak demir içeren göktaşları buradaki sıcaklık ve basınç koşulları altında oluşana benzer bir yoğunluğa ulaşabilir. Bu nedenle bugün, çekirdeğin daha çok demir ve nikelden oluştuğu varsayılıyor. Daha az benimsenen bir düşünce ise çekirdeğin de kabukta bulunan elementlerle aynı karışımda, yalnız daha yoğun olduğudur. Daha içte, yaklaşık 5.150 m derinde yeni bir sınır bölgesi daha vardır. Bu da oradan sonraki bölümün fiziksel özelliklerinin daha farklı olduğunu gösterir. Büyük bir olasılıkla burası katıdır. 3.500 km’lik bir çapı olan çekirdeğin 175 milyar km3’lük bir hacmi vardır. Yani yerkürenin yaklaşık yüzde 16’sını oluşturur. Buna karşılık ağırlığı, toplam ağırlığın yüzde 32’si kadardır. Yüzeyindeki elektrik akımlarının da, Dünya’nın magnetik alanının oluşmasına yol açtığı düşünülmektedir.
istediğim şeyi buldum teşekkürler