Çevre Kirlenmesi
Yaşam İksiri: Su
Suyun insanlar, hayvanlar ve bitkiler için yaşamsal önemi vardır. Ilıman iklimde insan vücudu günde yaklaşık 3,5 litre suya gereksinim duyar. Buna karşılık yapraklı büyük bir ağacın gereksinimi 100 litreyi bulur, Ayrıca evlerde, çiftliklerde, sanayi kuruluşlarında da kullanma suyuna gerek vardır. Ama yaşamımız için gerekli bu sıvının kötü kullanılışına i1işki örnekler de çoktur:
Yaklaşık 5,5 milyon insanın gereksinimini karşılayan Ren Irmağı’na günde 10 bin ton kimyasal atık verilmektedir. Ayrıca bu ırmağın günde 35 bin m3 de katı atık sürüklediği hesaplanmıştır. Gene Almanya’daki Weser Irmağı’na, alkali madde üreten işletmelerden bit yılda yaklaşık 14 milyon ton tuz akıtılmaktadır. Tuz oranının çok yüksek olması nedeniyle bu ırmakta yaşayan balıkların yüzde 90’ı hastalanmıştır. Brezilya’nın 15 milyon nüfuslu Sao Paulo kentindeki atık suların yalnızca yüzde l0’u ırmaklara verilmeden önce arıtılmaktadır. Bunlar, kirli suyun neden bir milyar insanın hastalanmasına yol açtığını açıkça gösteren örneklerdir.
Tarım yapılan tarlalara her yıl büyük ölçüde gübre ve koruma ilacı atılmaktadır. Bunların bir bölümü yerüstü sularına, oradan da yeraltı sularına karışmaktadır. 1989 yılında Almanya’da yapılan bir araştırmada, bu nedenle yaklaşık 800 içme suyu kuyusunun, üst sınır değeri olan 50 mg/lt’den daha çok nitrat karışımı içerdiği saptanmıştır.
Kuzey Buz Denizi’nin kirlenmesi de önemli boyutlar ulaşmıştır. Dökülen ırmaklar aracılığıyla bu deniz yılda 1,5 milyon ton azot, 128 bin ton çinko, 11 bin ton kurşun, 4.500 ton bakır, 950 ton arsenik, 335
ton kadmiyum ve 75 ton cıva akmaktadır. Bunlara başka pislikler de ekleniyor. Örneğin, yalnızca Büyük Britanya, arıttığı sulardan geri kalan 9 milyon ton çamuru buraya vermektedir. Bütün bunlar bu denizde yaşayan bitki ve hayvan türlerinin tümünü önemli ölçüde etkiliyor. 1983 ile 1988 arasında Almanya kıyılarında 40.516 deniz kuşu ölü olarak bulunmuştur.
Hava ve iklim
Atmosferin aşırı yüklenmesinin iki önemli sonucu vardır. Birincisi, buraya salınan zararlı maddelerin havanın niteliğini bozması, ikincisi de bu maddelerin kimyasal tepkimelere girerek atmosferin bileşimini ve yapısını etkilemesi (asit yağmuru, ozon katmanının delinmesi gibi), böylece sera etkisi adıyla bilinen iklimsel değişime yol açmasıdır.
Sanayinin, trafiğin ve insanların yoğun olduğu bölgelerde zararlı maddeler izin verilen sınırların çok üstüne çıkmaktadır. Los Angeles ve çevresindeki yerlerin bir bölümü 365 günün yüzde 90’ında, duman ve sis karışımı bir kirli havayla kaplı haldedir. Kimyasal bileşimi ve ısısı böylesine değişen iklimin doğurduğu sonuçlar da bilinmektedir: Hava kirliliği olmayan yerlerle karşılaştırıldığında, hava kirliliği olan bir yerde iki kat daha fazla insan kronik bronşitten şikâyet etmektedir.
Hava kirliliğinin sonucu olan kükürt ve azot oksitler özellikle bitki örtüsüne zarar veriyor (asit yağmuru). Hava kirliliği, başka etkilerinin yanı sıra ormanların ölmesine de neden oluyor. l989’a değin Almanya’daki ormanların yüzde 52’sinin hasta olduğu belirlenmişti. İsveç’te ise asit yağmuru nedeniyle 18 bin göl zarar görmüştür, 4 bin göl ise artık ölü sayılmaktadır.
Güney Kutbu üzerindeki ozon katmanı 1970’ lerin ortasından bu yana her yıl biraz daha inceliyor. Bu katmanın başka yerlerde de inceldiği, örneğin 1969- 86 arasında Almanya üzerindeki bölümünün yüzde 3 oranında azaldığı belirlenmiştir. Bugünkü bilgilerimize göre ozon katmanındaki bu azalmaya Kloroflorokarbon* gazları yol açıyor. Birçok ülkenin gündeminde bu koruyucu katmanı kurtarmak için alınacak önlemler tartışılmaktadır. Yeni Zelanda ‘da ozon katmanının yüzde 7’sinin ortadan kalkması sonucu morötesi ışınlarda yüzde 14 oranında bir artış olacağı, bunun da deri kanseri hastalıklarını yüzde 28 oranında artıracağı hesaplanmıştır. Morötesi ışınların artması ayrıca biyolojik etkinlikte de azalmaya, dolayısıyla yiyecek maddesi üretiminde önemli düşüşlere yol açmaktadır.
Ozon katmanındaki deliğe koşut olarak sera etkisi denen bir olay daha yaşanıyor. Bu, atmosferin giderek daha çok ısınması anlamına geliyor. Sera etkisi- ne yol açan nedenler arasında karbon dioksit, su buharı, metan (yüzde 15’i sığırlar tarafından üretilmektedir), Kloroflorokarbon* ve ozon gibi ısı tutucu gazların atmosferde gittikçe çoğalması gösterilmektedir.
Yalnızca atmosferde bulunan karbon dioksitin iki katma çıkması durumunda, yıllık sıcaklığın ortalama 3 derece artacağı düşünülüyor. Böyle bir değişimin tarıma, dolayısıyla da yiyecek maddesi üretimine yapacağı etkinin felaket düzeyinde olacağı açıktır. Bu durum, bugünkü tarım alanlarının daha kuzeye kaymasına da yol açabilir. Ama bu bölgelerde toprak o kadar verimli değildir, ayrıca güneydeki verimli topraklar da susuzluk nedeniyle çöle dönüşebilir.
Geleceğe Bakış
“İnsanın doğaya gereksinimi vardır, ama doğanın ona gereksinimi yoktur” özdeyişi giderek daha çok anlam kazanıyor. Kendimizden sonrakilere de üstünde yaşanabilir bir gezegen bırakmak için elimizden geleni yapmak, biz insanların en önemli sorumluluklarından biridir.
Doğal çevre aynı zamanda bizim yaşama koşullarımızı da oluşturur. Yaşamsal önem taşıyan dört öğenin üçü, toprak, hava ve su, bugün için büyük tehlike altındadır. Bu tehlikenin kaynağı da insanoğludur.
Toprağa Yönelik Tehlike
1989’da yalnız Almanya’da sanayi, ev ve trafik atığı olarak hava yoluyla toprağa geçen kükürt oksit, azot oksit, organik maddeler ve toz tutarının 5 milyon ton olduğu hesaplanmıştır. Buna 4.500 ton kurşun ile 80 ton kadmiyumu da eklemek gerekir. Bütün bunlar hektar başına 200 kg’lik bir yük oluşturur. Bu zehirli maddelerin çoğu beslenme zincirine karışır. Gene 1989’da Almanya’da yaklaşık 500 milyon ton çöp ortaya çıkmıştır ve bu da, kişi başına 8 ton çöp anlamına gelir. Bunların yığılması ve yakılarak yok edilmesini sağlayacak tesislerin yapılması için sürekli olarak değerli arazi parçalarının gözden çıkarılması gerekmektedir.
Kurallara uyulmadan kullanıldığı için dünyadaki tarım topraklarının yüzde 60’ı, otlakların da yüzde 80’i aşırı yük altındadır. Yüzyılımızın başından beri çöller gittikçe büyümektedir. Bugün yeryüzündeki çöllerin yüzölçümü 30 milyon km2’ye ulaşmıştır. Birleşmiş Milletlerce yapılan araştırmalar, bunun dışında 45 milyon km2 toprağın daha çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koymuştur.
Canlı soylarının tükenmesi de önemli bir sorundur. 25 bin bitki türü ya bu tehlike ile karşı karşıyadır ya da çoktan tükenmiş gitmiştir. Böylece doğal çevre bu tür yüklenmelere karşı koyacak araçlardan da yoksun kalmış olmaktadır.
*Kloroflorokarbon gazları atmosferimizdeki ozon katmanının incelmesine yol açan en önemli etkendir. Bu gazlar sprey kutularında itici, buzdolaplarında soğutucu, plastik üretiminde de köpük yapıcı olarak kullanılmaktadır. Eğer gezegenimizin yaşanabilir bir halde kalmasını istiyorsak, bu gazların kullanılması tüm dünyada kesinlikle yasaklanmalıdır.
Konu İçeriği: , toprağın katı suyun sıvı havanın gaz ile ilgili kompozisyon
çok güzel bunu yapana teşekkür ederim